Türkiye’de Üniversite Rektör Seçimlerinin Tarihsel Gelişimi
Prof. Dr. Gülhan Türkay Hoştürk
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği olarak 15.11.2016 tarihinde yapmış olduğumuz basın açıklamasında “KHK ile Rektör ataması üniversitelere siyasi bir darbedir. Kabul edilemez” demiştik ve yine tekrar ediyoruz: 29 Ekim 2016 tarihinde 676 sayılı KHK’nin 85. Maddesi ile rektör seçimleri ile ilgili yapılan düzenleme üniversitelerin yönetimini siyasi iradenin tasarrufuna bırakmakta ve üniversite bileşenlerinin iradesini yok saymaktadır. Nitekim, evrensel olarak akademik özgürlüklere sahip olması, demokratik ve özerk olarak yönetilmesi gereken üniversiteler bu düzenleme ile her geçen gün üniversiter anlayıştan daha fazla uzaklaşmaktadır.
Parti üyelerinin, üniversitelere rektör olarak atanmasında Boğaziçi Üniversitesi ilk değildir. Daha öncede Ankara Üniversitesi, İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi vb. örneklerinde de gördüğümüz gibi eski milletvekili adaylarının ve/veya parti yönetici kadrolarının doğrudan üniversite yönetimlerine getirilmesi, üniversiteleri siyasi iktidarın arka bahçesi haline getirme uğraşının önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Tekrar ediyoruz: Bu kabul edilemez!
ÜnivDer olarak, üniversite yönetiminin tüm üniversite bileşenlerinin özgür iradesini yansıtan seçimler ile belirlendiği, özgür, demokratik ve özerk üniversite talebimizi her koşulda savunmaya devam ettiğimizi, dolayısıyla da, Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzeretüm atamaların bir an önce geri çekilmesini ve OHAL şartlarının kaldırılarak üniversitelerde demokratik özerk bir işleyişin gerçekleşmesini talep ediyoruz
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği
Yönetim Kurulu
Türkiye üniversite tarihinde, Rektörlerinin belirlenmesine göz attığımızda bu gün kü üniversite rektörlerinin belirlenme biçiminin en anti-demokratik yöntem ve üniversitenin yönetimine vurulan en büyük darbe olarak değerlendirebiliriz.
Türkiye de ki üniversiteler tarihine baktığımızda Osmanlı imparatorluğu ile başlanmaktadır. Osmanlı imparatorluğunda yükseköğretimin başlangıcı medreselerdir. İlk Türk medresesi; 1067 yılında Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi’dir.1844’te ulema, asker ve sivil kimselerden seçilen özel bir komisyon (meclis-i mahsus), öğretim sisteminin üç kademesini (ilk, orta, yüksek) de incelemiş ve Batı’daki anlamına yakın biçimde bir yükseköğretim kurumu kurulmasını kararlaştırmıştır.
Batılı anlamda bir üniversite kurulması 1863 yılında gerçekleşebilmiştir. Darülfünun, tutucu çevrelerin baskısı ve nitelikli öğrenci bulamam gibi gerekçelerle birkaç yıl sonra kapatılmıştır.
Sonraki yıllarda da “Darülfünun-u Osmani”, “Darülfünun-u Sultani”, “Darülfünun-u Şahane” ve “Darülfünun-u Osmani” adları altında bu kurumları yaşatma çabaları görülmüştür.
Aynı dönemde; bakanlıkların ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek üzere, meslek okulu niteliğinde bazı yükseköğretim kurumları kurulmuştur.
1883 yılında kurulan Hendese-i Mülkiye; 1909 yılında Mekteb-i Alisi adını almış ve İstanbul Teknik Üniversitesi”nin çekirdeğini oluşturmuştur. Bunun yanı sıra Robert Koleji ve lisesinin de temelleri atılmıştır.
Yüksek öğretim tarihimizde 1900-1933 dönemi Darülfünun’un kurumsallaşma sürecine tekabül etmektedir. 1924’Darülfünun Emini (Rektör) umum müderris ve muallimler tarafından üç yıllığına seçilir ve yeniden seçilme hakkına da sahiptir. Rektörün seçimi
öğretim üyelerine bırakılmaktadır. Ancak bakanlığa (vekâlet) en çok oy alan iki kişi arasında tercih yapma imkanı tanımıştır (1)
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1933 yılında eğitimde reform yapılmasına karar verilmiş ve
İstanbul Darülfünunu’nu kapatılıp yerine İstanbul Üniversitesi’ni öngören 31 Mayıs 1933 tarihli 2252 sayılı kanun; üniversitenin kuruluş aşamasına kadar olan bir yıllık ara dönemi düzenlemiştir.
Kanunun 2. maddesi ile; hem üniversiteyi kurma hem de bir yıl içinde üniversitenin kuruluş kanunu hazırlama görevleri Milli Eğitim Bakanlığına verilmiştir.
11 ekim 1934 yılında Bakanlar Kurulu tarafından “İstanbul Üniversitesi Talimatname”si kabul edilmiştir.
1933 yılında çıkarılan Yasa ile üniversitelerde köklü bir değişikliğe gidilmiştir. Bu Yasa aynı zamanda üniversitelere rektör atamayı da düzenlemiştir.
Rektör; üniversitede Milli Eğitim Bakanının temsilcisi sayılmış; göreve başlayabilmesi için Milli Eğitim bakanı’nın teklifi üzerine cumhurbaşkanınca atanması özellikleri aranmıştır. Öğretim üyelerinin; boşalan kadroda göreve başlayabilmeleri için Milli Eğitim Bakanı”nın onayı ve buna bağlı olarak ataması öngörülmüştür. Öğretim üyeleri sıralamasını “ordinaryüs”, “profesör” ve “doçent” olarak belirlemiştir. Bunun dışında, yasada “üniversite yönetim kurulu”, “senato”, “dekan” ve “fakülte kurulu” ve bahsedilmiştir.
Dekanların göreve gelmeleri de rektör tarafından seçilme ve Milli Eğitim Bakanı tarafından atama usulüne bağlanmıştır. 1933 üniversite reformuyla, üniversitenin, M.E.B.’in emri altında kurularak, herhangi bir okuldan farkı kalmamıştır.(2)
Toplumdaki hızlı gelişmelere koşut olarak hazırlanarak 1946 yılında yürürlüğe giren 4936 Sayılı Üniversiteler Kanunu, Milli Eğitim Bakanını üniversitelerin üst düzey yöneticisi olarak kabul eder aynı zamanda bakana yükseköğretim kurumlarını denetleme yetkisini de vermiştir. 4936 sayılı Yasa ile Rektörlerin, üniversite bünyesinde yer alan fakültelerin profesörleri tarafından, iki yıl için seçilmesi ve her dönem farklı bir fakülteden olması koşulu getirilmiştir. Seçimde salt çoğunluk esasına yer verilmiştir. (1,2)
1946 reformu üst organ olarak “Üniversitelerarası Kurul”a yer vermiştir. Üniversite organları olarak da “Rektör”, “Senato”, “Üniversite Yönetim Kurulu”, “Fakülte Genel Kurulu”, “Kürsü Kurulu”, “Profesörler Kurulu”, “Fakülte Yönetim Kurulu” ve “Dekan”a yer verilmiştir. Söz konusu olan diğer bir faklılık da Eğitim ve öğretim açısından getirilen yeniliklerdir.
1946 reformuyla, üniversiteye giriş koşullarının, kurumların özelliklerine göre kendileri tarafından belirlenmesi ve programların da öğretim üyeleri ve kürsüler tarafından hazırlanması kabul edilmiştir. 1946 düzenlemesiyle, Milli Eğitim Bakanı’nın etkin denetimi ortadan kaldırılmıştır. Senatolarca ve Üniversitelerarası Kurul’ca verilecek kararların Milli Eğitim Bakanı”nca onanması veya reddi söz konusu olmamıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın tek yetkisi, verilen kararı 15 gün içinde geri göndermek olmuştur. Bu eyleme karşı Üniversitelerarası Kurula aynı konu üzerinde bir ay içerisinde karar alma ve Milli Eğitim Bakanı’na bildirme yetkisi tanınmıştır.1946 yılında, 4936 sayılı kanunla Türkiye’de üniversiteler yeni ve ileri bir statüye kavuşturulmuştur. (2)
1961 Anayasası, üniversitelere yönetsel ve bilimsel yönden bir özerklik getirmiştir, ilk defa 1961 yılında Anayasa’nın 120. maddesiyle Üniversiteler Anayasal bir kurum haline getirilmiştir ve 115 sayılı kanuna tabi kılınmıştır. 115 sayılı Kanun’la da Millî Eğitim Bakanlığının üniversiteler üzerindeki yetkileri kaldırılmıştır. Ancak rektör atamada aynı usul devam etmiştir. Rektör atamayı seçim esasına göre düzenlemiştir. Rektörlerin, üniversite bünyesinde yer alan fakültelerin profesörleri tarafından, iki yıl için seçilmesi ve her dönem farklı bir fakülteden olması koşulu getirilmiştir. Seçimde salt çoğunluk esasına yer verilmiştir”(2)
Türkiye deki siyasi ortamın değişmesi ve 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra Üniversitelerde yeniden bir düzenlemeye gidilmiştir.
27.07.1973 tarih ve 14587 sayılı Resmi Gazete 1750 Sayılı Üniversiteler Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanun’un en belirgin özelliği; üniversitelerle ilgili 2 tane üst kurulun oluşturulmasıdır. Bunlardan biri Yükseköğretim Kurulu, diğeri ise Üniversite Denetleme Kuruludur. Yürürlüğe giren 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nda rektör seçiminin şekli değiştirilerek fakülteler arasındaki eşitlik bozulmuştur. Bu düzenleme ile öğretim üyesi fazla olan fakültelere avantaj sağlanmıştır .Rektör, her üniversitenin bütün öğretim üyelerinin bir arada yapacakları toplantıda, üç yıl için, üniversitenin aylıklı profesörleri arasından, salt çoğunlukla seçilir. Dönem süresi biten rektör yeniden seçilebilir. Fakat, aynı şahıs, aradan bir seçim dönemi geçmeden, iki dönemden fazla rektörlük yapamaz. (3)
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra ise üniversiteler yasasında çok köklü değişiklikler yapılmıştır. 4/11/1981 tarihinde ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu resmi gazetede yayınlanmıştır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 13 üncü maddesinin (a) fıkrası ile Rektör seçimi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) Devlet üniversitelerinde rektör, Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmediği takdirde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak aynı Devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektörün atanması Yükseköğretim Kurulunun uygun görüşü üzerine ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır. Rektörün görevi atandığı usule göre sonlandırılabilir. Rektörlerin yaş haddi 67 yaştır. Ancak rektör olarak atanmış olanlarda görev süreleri bitinceye kadar yaş haddi aranmaz.Bu maddeye göre atanan üniversite rektörleri, Yükseköğretim Kurulunun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırılabilir veya görevine son verilebilir. Rektörler cumhurbaşkanınca, dekanlar ise Yükseköğretim Kurulunca seçilir ve atanır.” denmektedir. (5)
2547 sayılı Kanun’da rektörün cumhurbaşkanı tarafından beş yıl için atanması öngörülmüştür. İki dönem (1982 ve 1987 yılı için) bu düzenlemeye göre üniversitelere rektör atanmıştır. Seçim yapılmamıştır. Ancak 1992 yılında 2547 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde değişiklik yapılarak seçim usulü getirilmiştir. Söz konusu değişiklikte, “Üniversitelerde rektörlük seçimi sonucu, en çok oyu alan altı aday Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bildirilir. YÖK de altı aday arasından üç adayı cumhurbaşkanlığına sunar, cumhurbaşkanı da YÖK tarafından sunulan üç adaydan birini dört yıllığına rektör olarak atar.” ifadesi yer almaktadır. Hemen hemen bütün rektörlük atamalarında da en çok oyu alanın atanması bir teamül hâline gelmiştir.
Ancak, 2000 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Necdet Sezer teamül hâline gelen en çok oyu alan adayın rektör olarak atanması usulünü bozmuştur. Kanun bu yetkiyi kendisine vermektedir. Ancak her kanuni yetki hukuki olarak kabul edilmeyebilir. (4)
2000-2007 yılları arasında yapılan rektör atamalarında öğretim üyelerinin tercihleri dikkate alınmamıştır. Bu durum, öğretim üyelerinin seçimden beklentilerini asgari düzeye düşürmüş ve teorik olarak seçime bir anlam yüklememeye başlamışlardır..
Söz konusu uygulamalar, 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül tarafından da devam ettirilmiştir. Âdeta öğretim üyeleri tercihlerinin dikkate alınmaması geleneksel bir hâle gelmiştir. Üniversitelerde rektörlük seçimi sonucu, ilk altıya girebilmiş fakat çok az oy almış adaylardan biri de atanmak üzere YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığına sunulan üç aday arasında gösterilmiştir. Bu adayı da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tereddüt etmeden rektör olarak atamıştır. (4)
Kanun, YÖK ve Cumhurbaşkanlığına bazı yetkileri vermektedir. Ancak, üniversite öğretim üyelerinin tercihini dikkate almama, üniversitelerdeki öğretim üyelerini rahatsız etmiştir.
28.06.2008 gün ve 5772 sayılı Yasa ile 2547 sayılı Yasa’nın 10, 13, 23, 24, 25, 26 ve Ek Madde 2’sini değişmiş ve Geçici Madde 55’i eklenmiştir.
Bu Yasa’nın 2. Maddesi ile 2547 sayılı Yasa’nın rektörlerin Cumhurbaşkanınca atanmasını düzenleyen 13. Maddesi değiştirilerek, Rektörlerin görev süresi iki dönemle sınırlı olmak üzere 4 yıla çıkarılmış, bu seçim sürecindeki diğer anti-demokratik uygulamalar -tek adaya oy kullanma, YÖK’ün ilk altı aday arasından üçünü sıralamadaki muhtariyeti, Cumhurbaşkanı’nın önerilen üç adaydan birini atamadaki muhtariyeti vb.- aynen korunmuştur. (4)
Daha önce YÖK, AKP Hükümetlerine yakın değil iken, yeni kurulan üniversiteler için Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen atanacak rektörleri Cumhurbaşkanı’na önerme yetkisi, YÖK yönetimi değişince tekrar YÖK Genel Kurulu’na verilmiştir. Ancak bu Yasa ile getirilen en önemli değişiklik, kişiye özel kadro ihdasını mümkün kılan ve zaten bu konuda güçlendirilmiş yetkilerle donatılmış rektörleri daha da güçlendiren akademik yükseltme ve atamalarda, özel koşul koyma yetkisinin 2547 sayılı Yasa’ya işlenmiş olmasıdır.
15 temmuz 2016 darbe girişiminden sonra OHAl ilanı ve KHK ların devreye girilmesiyle
29 Ekim 2016 tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile Üniversitelerde Rektör seçimlerinin kaldırılmasıyla uygulamada 1992 öncesine dönülmüş oldu.
KHK ile yeniden düzenlenen uygulamada devlet üniversitelerinde
Rektör, YÖK tarafından önerilecek, profesör olarak en az 3 yıl görev yapmış 3 aday arasından Cumhurbaşkanınca atanıyor. Rektörün görev süresi 4 yıl. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabiliyor ancak aynı devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamıyor. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin YÖK’e teklifi ve YÖK’ün olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
MADDE 85- 2547 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak aynı Devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz.Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin Yükseköğretim Kuruluna teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır.” (5)
Bu dönem önemli bir örnek ve seçimlerin dikkate alınmaması olayı Boğaziçi ünv.de görüldü.
Boğaziçi Üniversitesi’ne atanacak rektörün kim olacağı, bir süredir kamuoyunun gündemindeydi. 2012–2016 arası rektörlük yapan ve yeni dönem için de aday olan Prof. Dr. Barbarosoğlu, Temmuz 2016’da yapılan seçimlerde %86 oy alarak Boğaziçi Üniversitesi tarihindeki en yüksek oyu alan aday olmuştu. Boğaziçi Üniversitesi de dahil, seçimlerini tamamlayan 18 üniversitede rektör ataması beklenirken, 29 Ekim 2016 tarihli, 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimleri kaldırıldı ve atama yetkisi YÖK’ün önereceği adaylar arasından seçilmek üzere Cumhurbaşkanı’na verildi. Rektörlük seçimlerinin iptal edilmesi sonrası Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atama 12 Kasım 2016 günü yapıldı. Cumhurbaşkanlığı, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Prof. Dr. Mehmed Özkan’ın atandığını duyurdu. Üniversite öğrencilerinin protestosu ile karşılaşan isim Mehmed Özkan, iptal edilen seçimlerde adaylığını koyan isimler arasında yer almıyordu.
29 Ekim 2016 tarihli, 676 sayılı KHK dan sonra üniversitelerde Rektör seçimleri kaldırıldı ve tüm rektör atamaları Cumhurbaşkanı tarafından yapıldı.
Ancak 2018’de kabul edilen 703 sayılı kanun hükmünde kararname bir adım ileri giderek “Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektörün atanması mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır” hükmünü getirdi. 2019’da uygulanmakta olan yöntem, “Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi “ ( 3 sayılı kararname) ve ona 4 sayılı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile getirilen küçük bir değişiklik sonucunda şöyledir: Rektörler profesörlük yapanlar arasından cumhurbaşkanı tarafından atanır. 3 sayılı kararnamenin 1 sayılı cetvelinde sayılan çok sayıda üst düzey kamu yöneticisi arasında Yükseköğretim Kurulu üyeleri ile rektörler de yer almıştır. Bu cetvele ilişkin hükümler rektörler ve YÖK üyeleri için de geçerlidir, örneğin “Görev süreleri sona erenler yeniden atanabilir. Bunlar, görev süreleri sona ermeden de cumhurbaşkanınca görevden alınabilir”. (6)
2018 yılında yapılan bu son değişiklikle de rektörlerin belirlenmesi tümüyle cumhurbaşkanına bağlanmıştır ve bu güne kadar yapılan en merkeziyetçi modeldir. 1 sayılı cetveldeki görevler için sayılan genel koşullar dışında rektörlük için yalnızca profesör olma koşulu vardır. Atama kriterleri dev açık değildir. (6)
Kaynakça
1-Durmuş Günay, Muharrem Kılıç Cumhuriyet Dönemi Türk Yükseköğretiminde Rektör Seçimi ve Atamaları (Derleme) http://www.yuksekogretim.org/ozet_2011001006.asp
2-Özge Apiş Üniversite Özerkliği (Derleme) http://www.turkhukuksitesi.com/makale_854.htm
3- Nesrin Emekli, Üniversite Kanunları (Derleme) https://www.medimagazin.com.tr/authors/nesrin-emekli/tr-universite-kanunlari-72-79-1606.html
4- Temel Çalık. Üniversitelerde rektörlük seçimi ve atamaları (derleme) http://yenidusunce.com.tr/kultursanat/y510UNIVERSITELERDE_REKTORLUK_SECIMI_v e_ATAMALARI.html
5- 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu – Mevzuat www.mevzuat.gov.tr › MevzuatMetin › 1.5.2547.doc
6- Burhan Şenatalar Üniversite Sisteminin En Kritik Halkası: Rektörlük
“Güncel Maliye Tartışmaları-1 Prof.Dr. Ömer Faruk Batırel’e Armağan” adlı kitapta (s.517-528) yer almıştır ( Seçkin Yayınevi,2019).