istanbul-universitesi

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ KURULUŞ HİKAYESİ

1980 yılının 12 Eylül günü meydana gelen askeri darbe en büyük etkisini üniversitelerde göstermiştir.
Darbeciler 70’li yıllardaki kaotik durumdan üniversiteleri sorumlu tuttular. Üniversite hocalarını ve öğrencileri suçladılar. Üniversitelerde sayısız güvenlik soruşturması yapıldı ve kurulan YÖK sistemi ile tam despot bir denetim gerçekleştirildi.

YÖK baskıcı otoriter ve merkeziyetçi bir sistem idi. Bunun başına Prof.Dr. İhsan Doğramacı getirildi. Doğramacı’nın atadığı rektörler üniversitelerde terör estirdiler. Çok sayıda öğretim üyesi sürüldü, yer değiştirdi, görevden alındı. Bütün bunların üstüne..1402 sayılı yasa ile bir bölüm öğretim üyesinin üniversite ile ilgisi kesildi açığa alındılar. Yüzlerce binlerce insan tutuklandı hapsedildi, işkenceler yapıldı. Meslek odaları kapatıldı. Ben İstanbul Tabip odası başkanı olarak göz altına alındım. Bu göz altı yaşadığım bölgede sabah akşam 7.30 da karakolda imza atma zorunluluğu şeklinde gerçekleşti. Yıllarca üniversiteler bu onur kırıcı duruma tepki gösteremediler.


Sadece bazı bireysel çıkışlar gözlendi. 1988 yılı son aylarında YÖK sistemini eleştiren, verdiği sonuçları sergileyen bir yazım cumhuriyet gazetesinde yayınlandı..Bu yazı büyük ilgi gördü. Bundan cesaretlenerek bir grup yakın arkadaşımı bir toplantıya davet ettim. Türkan Saylan, Burhan Şenatalar, Aysel Çelikel ,Ülkü Azrak, Ayhan Alkış, Tahsin Yeşildere, Necla Arat, Cengiz Arın, Gencay Gürsöy, Ayla Gürsoy, Kadir Erdin, Hasan Yazıcı Nihat Falay bunlar arasında idi. Daha sonra daha genç arkadaşlar da bizimle oldular. Ankara’dan Yakup Kepenek, Tahir Hatipoğlu, Mustafa Altıntaş ve Ortadoğu Üniversitesi’nden akademisyenler de bize katıldılar. Çok defa Teknik Üniversite Sosyal tesislerinde buluşuyorduk. Bu buluşmalarda durumu gözden geçiriyor ve neler yapabileceğimizi müzakere ediyorduk. Dernek kurulmasını kararlaştırdık ve bunu başardık. Ben kurucu başkan olarak seçildim. Burhan Şenatalar Genel sekreterlik görevini üstlendi.

Oldukça düzenli çalıştık. Toplantılar seminerler paneller yaparak üniversite sorunlarını açık platformlarda tartıştık. Açıkça YÖK düzenine muhalefet ediyor. YÖK sistemini benimseyemeyeceğimizi ifade ediyorduk. Aysel Çelikel ve Ülkü Azrak öncülüğünde bir üniversite yasa tasarısı hazırlandı.bunun duyurusunu yaptık.

Dernek öncesinde 1983 yılında seçimler yapılmış ve ANAP iktidara gelmişti. Turgut Özal başbakandı. Başbakanın cumhurbaşkanı seçilmiş olan Kenan Evren’le arası pek iyi değildi. Ona eşi ile birlikte Abant’ta rastlamıştık. Orada kendisi ile konuşmak istediğimi söyledim. YÖK değil mi dedi? Evet dedim. Ertesi gün erkenden otel kapısında buluştuk ve kalabalık bir gazeteciler grubu ile gölün etrafını birlikte dolaştık. Bu bana Özal’ın önerisi idi. Başbakana uzun uzun YÖK düzenini anlattım. İlgi ile dinledi beni, onaylar gibi görünüyordu. Bir kaç ay sonra İstanbul’da Sheraton Oteli’nde bir toplantı düzenledi ve Özal orada üniversitelerin profesörleri ile Doğramacıyı buluşturdu.

Özal’dan cesaret bulan profesörler YÖK’e ve Doğramacı’ya ağır bir şekilde yüklendiler. Ben orada ağzımı açmadım. Bu toplantıdan sonra Doğramacı’nın yerinde tutunamayacağı tahmin ediliyordu. Oysa böyle bir şey olmadı. Türlü yeteneklerin sahibi ve uluslar arası şöhret Doğramacı, Özal için ABD den davetler ayarladı ve Özal fazla gecikmeden onu savunur ve bizim gibi muhalifleri suçlar oldu. Dernek çalışmalarımız sırasında muhalefette bulunan Süleyman Demirel ile görüşmeler yapıyorduk. Demirel iktidara gelip YÖK’ün noktalarını kaldıracağız onu yok edeceğiz diyordu. İktidara geldi ve hemen 27 üniversite rektörleri ile temasa başladı. Bize verdiği sözü unutmuştu. Onu ziyaretimizde bunu sorguladığımızda “ben tez ve antitezlerden sentez çıkarmaya çalışıyorum” diye cevap verdi..Başbakan yardımcısı olan Erdal İnönü başlıca destekçimiz idi.

1981 YÖK ve 1982 Anayasası hükümleri süregeldi. 1992’de Doğramacı ile bir Tv programında karşılaştık..2 saat boyunca iyice tartıştık. Onun yanında liseden sınıf arkadaşım Rektör Yüksel Bozer vardı. Panel sona erdiğinde elimdeki dosyayı ona götürdüm. Orada Anadolu’dan gelen şikayetlerden öteye feryatlar yer alıyordu. Dosyayı aldı ters çevirdi ” Coşkun bey siz bana söyleyin benden ne istersiniz?” dedi. Bu açıkca seni satın almam için bedelin nedir diye sormaktı. Büyük şöhret Doğramacı’yı böylece daha yakından tanımak fırsatını bulmuş oldum.
Ben ikinci dönemi izleyerek başkanlığı bıraktım. Burhan Şenatalar başkan oldu. Kadir Erdin onu izledi. Daha sonra başkan olan Tahsin Yeşildere bu görevi sürdürüyor..90’lı yıllar ilerledikçe dernekteki homojen yapı bozuldu. Önemli değişimler gelişmeler oldu. Vakıf Üniversiteleri kuruldu.Bazı arkadaşlarımız oralarda görev aldılar. Gelişmeler bizi bazı görüş ayrılıklarına da götürdü..20 yıl önceki dayanışma devam edemedi. Dernekten ayrılanlar oldu. Ben üyeliğimi sürdürüyorum. Bununla birlikte TÜMÖD üyesi de oldum. O dernekteki arkadaşlarla daha yakın ilişkiler içinde etkinliklere katılıyorum. Türkiye’de bugün çok sayıda Üniversite derneği var. Onların bir dayanışma içinde bugün ciddi sorunlar yaşayan üniversitelerin gerçek birer bilim merkezleri olabilmesi özerk bir yapıya kavuşabilmeleri için çalışmaları yaşamsal bir önem taşıyor. Bu doğrultuda umut verici gelişmelere tanık oluyoruz..Üniversitelerimizin evrensel ölçülere uygun bilim kurumları haline gelmesi büyük dileğimiz ve umudumuzdur…”
Prof. Dr.Coşkun Özdemir .