Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, YÖK’ün vakıf üniversiteleri için hazırladığı yönetmelik taslağına tepki gösterdi. Yönetmelikle akademisyenlerin, öğrencilerin mağdur olacağını belirten dernek, yaptığı açıklamada, “Değişikliklerin gerekçeleri tam olarak açıklanmıyor. Bu yönetmelikte uygulanmak istenen üniversitede faaliyeti kısıtlama, öğrenci alımını azaltma ya da durdurma ve son olarak da üniversiteyi kapatmak çok vahim girişimlerdir” görüşlerine yer verdi.
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) 28 Ekim’de askıya çıkardığı ve 3 Kasım’a kadar paydaşlardan görüş istediği ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı’na yönelik Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği açıklama yaptı. Dernek taslakta üniversitede faaliyeti kısıtlama, durdurma,öğrenci alımını azaltma, üniversiteyi kapatma gibi maddelerinin ‘vahim’ olarak nitelendirerek “Bu akademik standartları koruma ve yükseltmek için değil, YÖK’ün görüşlerine uygun olmayan belirli odak ve görüşlerle mücadele etme yöntemi olarak kullanılacağı izlenimini yaratıyor. Ayrıca bugün vakıf üniversiteleri için alınan tedbirler gibi görünseler de bu yaklaşımın akademik camiada genel kabul görme durumunda bütün üniversiteler genelinde yaygınlaştırılması da bir olasılık” açıklamasında bulundu.
Açıklamada, YÖK’ün vakıf üniversiteleri için hazırladığı taslakta “Gözetim-Denetim, Değerlendirme ve Faaliyetten Alıkoyma” başlığının “Gözetim-Denetim, Değerlendirme ve Uygulanacak Önlemler“ başlığı olarak değiştirildiği hatırlatıldı. Dernek, 25’inci maddede “Uyarma ve düzeltme isteme, yeni akademik birim kurma ve program açma taleplerinin askıya alınması, öğrenci kontenjanı taleplerinin sınırlandırılması veya durdurulması, faaliyet izninin geçici olarak durdurulması, faaliyet izninin kaldırması” başlıkları ile yaptırım ve uygulamaların getirildiğini belirterek, şu açıklamayı yaptı:
“Faaliyet izninin geçici durdurulması ve kaldırılmasıyla ilgili olarak hüküm ve sonuçları, eski yönetmeliğe göre daha açık ve net olarak yazılmış. Bu yönetmelikte uygulanmak istenen üniversitede faaliyeti kısıtlama, öğrenci alımını azaltma ya da durdurma ve son olarak da üniversiteyi kapatmak çok vahim girişimler. Bunun akademik standartları koruma ve yükseltmek için değil, YÖK’ün görüşlerine uygun olmayan belirli odak ve görüşlerle mücadele etme yöntemi olarak kullanılacağı izlenimini yaratıyor. Ayrıca bugün vakıf üniversiteleri için alınan tedbirler gibi görünseler de bu yaklaşımın akademik camiada genel kabul görme durumunda bütün üniversitelere genellenmesi de bir olasılık. Bu değişiklikle birlikte ortaya çıkan yeni durum doğrudan uygulanmazsa bile Demokles’in kılıcı olarak tüm üniversitelerin tepesinde olacaktır. Bugün uygulamaya konmayan maddeler, yarın bir başka siyasi iktidar veya YÖK doğrultusunda uygulanabilir. Ülkemize ve üniversitelere geriye dönüşü mümkün olmayan hasarlar verebilir.
Faaliyet izninin kaldırılması maddesi bankaların faaliyet izninin kaldırılıp, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na devredilmesine benzer bir durumu gösteriyor. Bu düzenleme ile uzun süren sıkıntılı hukuksal süreçler başlayabilir. Faaliyet izni kaldırılan bir vakıf üniversitesinin bir devlet üniversitesine devredilmesi maddesi ise vakıf üniversitesinin devletleştirilmesi anlamına geliyor. Yani Anayasa’da var olan kamulaştırmaya benzeyen bir durumu yansıtıyor. Anayasa’daki kamulaştırmanın belli koşulları olduğu ve birçok kamulaştırmanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüldüğü de biliniyor. Vakıf üniversitesi öğrencilerinin, devlet üniversitesine devredilmesi durumunda vakıf üniversitesindeki öğrenim ücretlerini ödeyecekleri belirtiliyor. Böyle bir uygulama eşitlik ilkesine aykırı. Aynı kurumda eğitim gören öğrencilerin farklı ücret ödemesi diye bir şey kabul edilemez. Yönetmelikte, öğretim elemanları ve çalışanlarla ilgili hak ihlali yapılıyor. Vakıf üniversitesindeki akademik ve idari personelin, yasal hakları ödenerek sözleşmelerinin fesih edileceği öngörülüyor. Bu hak ihlali kabul edilemez bir durum. Bir vakıf üniversitesi bu yönetmelik hükümlerine göre devredilecekse bile öğretim elemanları ve çalışanların da özlük hakları ile devri yapılmalı. Kadroların ilgili devlet üniversitesine aktarılması gerekiyor.
TASLAK KUŞKULARI BERABERİNDE GETİRİYOR
Yapılmak istenen değişikliklerin torba yasaya ilişkilendirilse de neden gerekli olduğu gerekçeleri ile tam olarak açıklanmıyor. Bu değişikliklerin neden şimdi yapılmak istendiği duyuruda veya taslakta açık olarak belirtilmiyor. Değişiklikleri içeren dosya 27 Ekim tarihini taşıyor ve görüşlerin 3 Kasım’a kadar iletilmesi isteniyor. 4.5 günlük 29 Ekim Cumhuriyet bayramı tatili ve bir genel seçim öncesine gelecek şekilde toplam 6 işgünü görüş süresi verilmiş olması, yapılmak istenen değişikliklerin aceleye getirilmek istendiğini gösteriyor. Gerekçelerin açık olarak belirtilmemiş olması ve değişikliklerin acele ile gerçekleştirilmek istenmesi kuşkuları beraberinde getiriyor.
“Faaliyet izninin kaldırması” ile ilgili bölümde belirtilen 5’inci maddesi (Vakıf yükseköğretim kurumunun ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı eylemlerin odağı haline gelmesi) tanımlanmamış bir kabahat öne sürüyor. Yapılacak herhangi bir soruşturmada bu maddeye göre keyfi kararların verilmesi olasılığını ortaya çıkarıyor. “Ülkenin bölünmez bütünlüğü”, “eylemlerin odağı” olmak tanımlanması gereken, belirsiz ibareler arasında yer alıyor. Bu maddenin daha da vahim halinin eski yönetmelikte yer alması bunun yeni yönetmelikle daha belirsiz ve endişeli bütünlük haline dönüştürülmüş olması vahim sonuçlar doğurabilir. Bu maddenin tümden kaldırılması üniversite özerkliğine, bilimsel ve akademik özgürlüklere uygun olacak.
“Kazanç amacı gütmeme ve kaynak aktarımı” ile ilgili bölümde belirtilen 27’nci madde (Vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacı ile yükseköğretim kurumu kuramazlar. Kurmuş oldukları yükseköğretim kurumundan herhangi bir suretle gelir, kazanç ve hak elde edemezler.) bir çeşit tuzak olarak görülebilir. Birkaçı dışında söz konusu üniversitelerin hepsi kâr amaçlı işletmeler. Yani özel üniversitelerdir. Bu maddelerin birden bire takibinin yapılması iktidarın istediği vakıf üniversiteleri kolayca sıkıştırabilmesini sağlayacak.
AKADEMİSYENLER, ÖĞRENCİLER DÜŞÜNÜLMEMİŞ
Kapatılan özel üniversitenin akademik kadrosuna ve öğrencilerine ne olacağı ise yeterince düşünülmemiş. Kapatılan üniversitenin bir kamu üniversitesine devredilmesi öngörülüyor. Bu durumda öğrencilerin de kapatılan üniversitenin mülkleri gibi devredileceği anlaşılıyor. Taslakta öğrencilere bir meta veya herhangi bir perakende ürünü almaya gelmiş ve bir bakkaldan diğerine aktarılan müşteri gözüyle bakılıyor. Öğrenciler devredilirken, öğretim elemanları devredilmeyecek ve tüm çalışanların işlerine son verilecek. Bu birçok açıdan sakıncalı. Öğretim elemanlarının ve diğer personelin işlerine son verilmesi benzer devir işlemlerinde görülmeyen bir uygulama ve taslağın geneli düşünüldüğünde kapatılan üniversite ile birlikte tüm çalışanların da hedef alındığını gösteriyor. Vakıf üniversitelerinde de rektör, rektör yardımcıları ve dekanlar mütevelli heyeti tarafından atanırlar. Kapatılan üniversitenin mütevelli heyetinin ve yöneticilerinin dışındaki kişilerin toplu olarak işten çıkarılmaları ancak gerekçesiz işten atma olarak görülebilir. Öğrenciler kayıt yaptırırken üniversitede var olan olanakları göz önünde tutmuş olabilirler. Tesis gibi bütün olanakların devredilmesi söz konusuyken öğretim elemanlarının devredilmemesi gerekçesiz ve önemli bir hak ihlali. Öğrencilerin kayıt yaptırmış oldukları bölüm devredildikleri üniversitede bulunmayabilir. Devir ardından karşılarına çıkacak üniversite, bölüm ve kadroyu kabul etmeye zorlanamazlar. Yürürlükten kaldırılan eski yönetmelikteki 28’inci madde vakıf üniversitelerinin giderlerini arttırabilecek. Bu maddenin kaldırılmasından kaynaklanan giderlerin maliyeti öğrencilere yansıtılabilir. Bu durumda öğrenciler ve veliler büyük bir yük altında bırakılabilir. Eski 28’inci maddenin vakıf üniversitelerine getirdiği mali haklar devlet üniversiteleri ile aynı hükümleri ve yükümlülükleri taşıyacak şekilde düzenlenmeli.
AKADEMİSYENLERE BASKI ARTABİLİR
Taslakta yer alan düzenlemeler, YÖK bir iktidar organı olarak işlev gördüğü sürece, iktidarın hedef aldığı akademisyenlere ve akademik kuruluşlara yönelik baskı ve yaptırımlar uygulamasını kolaylaştıracak. Kâr amaçlı kuruluşlar olan özel üniversitelerin kontenjan sınırlandırılması gibi yaptırımlar karşısında bile duramadıkları göz önünde tutulduğunda, bir kapatma tehdidi karşısında öğretim elemanlarını veya akademik özgürlük gibi olmazsa olmaz ilkeleri korumaları beklenemez. İktidarın özel üniversitelere yönelik sert müdahaleleri “muhalif” olduğu düşünülen öğretim elemanlarının işlerine son verilmesini kolaylaştıracak. Ancak işten çıkarılan öğretim üyeleri dava açarak haklarını arayabiliyor. Taslakta bir özel üniversitenin kapatılması durumunda bu olasılık da ortadan kalkacak, tüm akademik kadro geriye dönülemez olarak işten çıkarılabilecek. Akademik özgürlük bedeli çok pahalı bir lükse dönüştürülmek isteniyor. Taslakta yer alan düzenlemeler bugün veya gelecekte var olacak iktidarların siyasi stratejisi gereği yapılacak müdahalelerin zeminini oluşturacak. Yapılacak müdahalelerin üniversitelere, öğrencilere ve öğretim elemanlarına zarar vereceği ortada İlk aşamada hedef alınacak özel üniversiteler kabaca belli olsa da, daha sonra başka üniversitelerin veya “muhalif” olduğu düşünülen öğretim elemanlarının hedef alınacağını kestirmek zor değil. Devlet üniversitelerinde mevzuata aykırı işlem ve eylemler saptandığı zaman nasıl bir uygulama, yöntem, yönetmelik devreye giriyor ise aynı uygulama, yöntem ve yönetmeliklerin vakıf üniversitelerine uygulanması daha demokratik olabilir. Üniversiteler özerk demokratik kurumlar olmalı. Akademik özgürlük üniversitelerin vazgeçilmezidir. Ülkemiz olumsuz koşulları göz önünde tutulduğunda taslakta yer alan düzenlemelerin üniversiteler yapı için büyük bir tehlike oluşturacağı kaçınılmaz.”
Kaynak: Hürriyet